Türkiye'de Siyaset / CUMHURİYET BİR SEVDADIR
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

“Devleti bir çete yönetiyor... 247 milyar TL’lik yolsuzluk”

Aşağa gitmek

“Devleti bir çete yönetiyor... 247 milyar TL’lik yolsuzluk” Empty “Devleti bir çete yönetiyor... 247 milyar TL’lik yolsuzluk”

Mesaj tarafından bardo Paz Ocak 05, 2014 6:14 am

“Devleti bir çete yönetiyor... 247 milyar TL’lik yolsuzluk” Kilicdaroglu_14CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Türkiye’de bugüne kadarki en büyük devlet krizinin yaşandığını söyledi. Kılıçdaroğlu, savcıların verdiği emirlerin ve mahkeme kararlarının uygulanmamasının devletin çöktüğü anlamına geldiğini belirterek, “Devleti bir çete yönetiyor. Anayasayı askıya aldığınızda yasama-yargı-yürütme organını tekleştirdiğinizde ortaya bir tek insan çıkar onun tanımı demokrasilerde diktatördür. Diktatörlüklerin olduğu yerlerde yolsuzluklar vardır ve bunlar soruşturulamaz” dedi. Kılıçdaroğlu, Başbakan Erdoğan ve oğlu Bilal Erdoğan’ı nüfuz ticareti yaparak rüşvet almakla suçlarken, hükümetin kapatma çalıştığı iki büyük soruşturmadaki yolsuzluğun boyutunun tam 247 milyar lira olduğunu kaydetti. Kılıçdaroğmu, Erdoğan’ın artık “topal ördek” olduğunu ve ülkeyi yönetemeyeceğini vurguladı.

Kılıçdaroğlu, bugün CHP il başkanlarının katıldığı yerel seçime hazırlık toplantısında yaptığı konuşmada, 2003 yılında, AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’ın önündeki engeli kaldırarak Meclis’e girmesine olanak sağladıklarını anımsattı. Bunu demokrasi için yaptıklarını vurgulayan Kılıçdaroğlu, AKP’nin ardından oylarını artırarak her iktidara geldiğine dikkat çekerken, konuşmasında satır başları itibariyle şunları söyledi:

Her oy arttıkça baskıcı bir yönetimi egemen kılmak istedi. Devleti bütün kurumlarıyla yönetmek istedi. Devlet dediğimiz kurumu adeta yok etti. Anayasada benim dedi, yasama organı da benim, yürütme organının zaten başındayım. E yargı niye benim talimatlarımı yerine getirmesin. ‘Ben onu da yöneteceğim’ dedi.

“YENİ Mİ AKLIN BAŞINA GELİYOR”

Geldiğimiz noktada dün Sayın Cemil Çiçek basın mensuplarıyla toplantı yapıyor. Diyor ki, yargı çökmüştür diyor. Anayasanın 138. maddesi çökmüştür diyor. Ben sormak istiyorum Anayasanın 138. maddesi çökerken, yargı bağımsızlığı rafa kaldırılırken TBMM’ye başkanlık yapan kim? Yeni mi aklın başına geliyor?

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan TBMM kürsüsünde konuşurken parlamentoların doğasında olan laf atmaya Başbakan sinirleniyor ve dönüp Cemil Çiçek’e sen mi susturacaksın bu milletvekilini yoksa ben mi susturacağım diyor. Bir yasama organında konuşma yaptığının farkında değil. Orayı AKP’nin Genel Kurulu sanıyor. Orayı bir AKP’nin il başkanları toplantısı sanıyor. Çünkü yasama organının ne anlama geldiğini bilmiyor.

“ŞİMDİ BAYRAM YAPACAKSAN YAPMA”

Devlet çökerken TBMM Başkanı hiç acaba Cumhurbaşkanına çıkıp Sayın Cumhurbaşkanı devlet çöküyor sizin haberiniz var mı dediğini duydunuz mu? Veya Başbakandan randevu alıp Sayın Başbakan böyle konuşamazsınız, burası yasama organıdır. Yasama organının toplanma tarihini bile siz belirliyorsunuz. Biz güçler ayrılığı ilkesini yok ediyoruz eğer bu davranışınız devam ederse dedi mi? Demedi. Yasama organının 8 milletvekili tutukluydu, hapisteydi. Kendisine bir ara söyledim. Siz TBMM’nin Başkanısınız o tutuklu milletvekillerinden en az birisini, ikisini neden ziyaret etmiyorsunuz? Şimdi tutuklu milletvekilleri serbest kalıyor diye bayram yapıyorlar. Siz serbest bırakmadınız. Gene yargı serbest bıraktı onları. Bir utançtan Türkiye’yi kurtardı. Şimdi bayram yapacaksan hiç yapma.

“O KOLTUKTA NİYE OTURUYORSUN”

Dün akşam Sayın Cumhurbaşkanı da konuştu. Yolsuzlukların üzerine kararlılıkla gidilmeli. Yolsuzluk olursa ve gidilmezse toplum çürür mealinde cümleler kullandı. Son derece doğru. İyi de yürütme organı yolsuzluğun üzerine giden kamu görevlilerini engellerse Sayın Cumhurbaşkanı ne yapacak? Ben ne yapabilirim ki diyor. Ben ne yapabilirim ki? Sayın Cumhurbaşkanı eğer hiçbir şey yapmayacaksanız o koltukta niye oturuyorsunuz siz? Devletin kurumlarında aksama varsa, çatışma varsa o çatışmayı gidermek Cumhurbaşkanının görevidir. Ben ne yapabilirim ki dediğiniz andan itibaren ben Cumhurbaşkanlığı görevini anayasal görevimi yerine getiremiyorum demektir o.

“EN BÜYÜK DEVLET KRİZİ YAŞANIYOR”

Söyleyeyim, anayasa size yetki vermiş. Cumhuriyet tarihinin en büyük devlet krizini yaşıyor Türkiye. En büyük devlet krizini. Güçler ayrılığı ilkesinin yok edildiği bir devlet şu anda. Güçler ayrılığı yok. Kim söylüyor bunu? TBMM’nin Başkanı söylüyor. 138. madde çöktü diyor. Ne diyor 138. madde? Yargı bağımsız ve tarafsızdır diyor. Çöktü diyor. Hiçbir makam, mevki, kişi, kurum yargıya talimat veremez diyor. Bu da çöktü mü? Bu da çöktü. Neden bahsediyorsunuz siz? Sayın Cumhurbaşkanının yapması gereken ilk iş bakanlar kurulunu toplamak ve ona başkanlık yapmaktır. Anayasa bu yetkiyi kendisine veriyor. Yetkiyi kullanmayıp da ben ne yapabilirim diyemez bir Cumhurbaşkanı. Böyle bir hakkı da yoktur, yetkisi de yoktur.

“O TACI AYAKLARIN ALTINA ALDIK”

Hukukun üstünlüğünü hep savunduk. Kim olursa olsun hep mazlumun yanında olduk Cumhuriyet Halk Partisi olarak. O nedenle bizim yüreğimizde kin yoktur, öç alma duygusu yoktur. Biz Anadolu topraklarının felsefesini taşıyoruz. Kinle devlet yönetilmez. İntikam hırsıyla devlet yönetilmez. Hukuk herkes için gereklidir. Yargıya müdahale edilmez. Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı korunmak zorundadır. Adalet kavramını bütün dünya hukukun üstünlüğüyle taçlandırmıştır. Biz o tacı aldık ayaklarımızın altında çiğniyoruz şu anda.

Cumhuriyet Halk Partisi’nin il başkanları olarak bunu 76 milyon yurttaşa anlatmak zorundasınız. Anlatmak zorundayız. Türkiye güçlü bir ülkedir. Çok badireler atlatmıştır. Bu badireyi de atlatacağız. Halkın gücü, halkın desteğiyle. Halkımıza güveneceğiz. Bizim halkımızın güçlü bir sağduyusu vardır. Ayaklarının altından demokrasinin kaydığını görüyor. Nasıl bir baskı yönetimiyle karşı karşıya olduğunu da görüyor. Biz sağduyumuzla, kararlı anlatımımızla hiç kimseyi ötekileştirmeden bize oy versin, vermesin her yurttaşa doğruları anlatmak zorundayız. Bu bizim temel görevimizdir.

“BU İKTİDAR DEVLETİ ÇALIŞAMAZ HALE GETİRDİ”

Devleti bir anlamda çalışamaz hale getirdi bu iktidar. Bir Sayın bakan diyor ki, herkes kendi işine baksın. Bu demokrasilerde çok temel bir söylemdir. Herkes kendi işine bakacak. Yargının görevi nedir, yasama organının görevi nedir, yürütme organının görevi nedir, savcının görevi nedir, hakimin görevi nedir, valinin görevi nedir, nüfus memurunun görevi nedir, tapu memurunun görevi nedir? Bütün bunlar tanımlanmış. Polisin, emniyet amirinin görevi nedir? Herkes görevini yapsın. Temel kural budur. Ama herkes görevini yapsın derken birilerinin görev yapmasını engellemekte suçtur.

“TOPLUMUN TEMELİNE DİNAMİT KOYMUŞ OLURSUNUZ”

17 Aralık’ta cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluk operasyonu yapıldı. En büyük yolsuzluk operasyonu. Şimdi bunu kapatmak için olağanüstü çaba harcıyorlar. İktidarın yapması gereken neydi? 94’te Recep Tayyip Erdoğan söylemişti. Yolsuzluğu babamda yapsa sonuna kadar takip edeceğim. Peki bugün? Babası Allah rahmet eylesin vefat etti. Bakanları, onların çocukları ve kendi çocuğu şaibeli konumda. E niye bunları takip etmiyorsun? Hangi gerekçeyle takip etmiyorsun? Savcı görevini yapacak engelliyorsun. Polis görevini yapacak engelliyorsun. Yargıç görevini yapacak engelliyorsun. Hani herkes kendi işini yapacaktı? Sen neden engelliyorsun onları? Yolsuzlukları meşrulaştırdığınız andan itibaren o toplumun temeline dinamit koymuş olursunuz. Toplum çürür. Ahlak kavramı erozyona uğrar.

Tüyü bitmemiş yetimin hakkını yiyenlerin arkasından giden bir siyasal iktidarın bir ülkeye yarar getirmeyeceğini herkesin bilmesi gerekir. Gelişmiş demokrasiler ahlaki değerleri neden yüksek tutarlar? Toplum çürümesin diye. Hızlı gitti bakan trafikte, trafik polisi durdurur ve cezasını keser bakana. Sizin aklınıza geliyor mu acaba bir bakan hızlı gittiğinde trafik polisinin o bakana ceza kestiğini? Düşünebilir misiniz böyle bir şey? Çünkü polis bilir ki ertesi gün başka bir yere sürülecektir.

“ARTIK TÜRKİYE CUMHURİYETİ’Nİ YÖNETEMEZ”

O kadar ileri gittiler ki yönetmeliği değiştirdiler. Önce hırsıza haber vereceksin polis gitmeden önce. Böyle ahlak olur mu arkadaşlar? Bu ülkenin bütün namuslu yurttaşlarına, bütün yurttaşlarına ellerini vicdanına koyup düşünmelerini istiyorum. Hangi devlet, dünyada hangi devlet bir yönetmelik değişikliği yapar derki, polis gitmeden önce hırsıza haber verilsin. Böyle bir anlayış olabilir mi?

Toplumsal baskı aştı ve bakanlar gitti. Bakanlar giderken bir bakan şunu söyledi. Niye ben gidiyorum? Hangi gerekçeyle ben gidiyorum? Ben bütün imzaları Başbakan talimat verdi bende attım. Eğer istifa edecekse önce onun istifa etmesi lazım. Hırsızlığı net, bu kadar açık ifade eden Cumhuriyet tarihinde başka bir söylem olmamıştır. O koltukta artık kendisi topal ördek konumundadır. O artık Türkiye Cumhuriyetini yönetemez. Yönetme iradesini kaybetmiştir artık. Hırsızlıkları savunan, yolsuzlukları savunan bir Başbakan Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı olamaz. Türkiye Cumhuriyeti ve halkımız buna layık değildir.

“BU KADAR ÜRKMESİNİN NEDENİ BU”

Yolsuzluğun boyutları gazetelere yansıdığı kadarıyla 247 milyar lira yolsuzluğun boyutları var olan dosyada. 247 milyar lira. Arkadaşlarım bir hesap yaptılar. Ne olurdu bu 247 milyar lirayla? İşsizlik Türkiye’de en temel sorun. 2 milyon 831 bin kişi şuanda işsiz. Türkiye İstatistik Kurumunun verisi bu. 247 milyar lirayla 2 milyon 831 bin işsize 8 yıl asgari ücretten ücret ödenirdi. 8 yıl. 300 bin atama bekleyen öğretmen var. Öğretmenlerin tamamı atanırdı ve bu öğretmenlere 30 yıl maaş ödenirdi. 9 milyon 500 bin emekli var. Her emekliye 25 bin lira ikramiye ödenirdi. Emekli kardeşlerim iyi duysunlar. Sizin maaşınız neden düşük? Buradan düşük işte. 6 GAP yapılırdı. Güneydoğu Anadolu’da 6 GAP yapılırdı. 30 tane Marmaray yapılırdı. 5 bin 363 adet F16 uçağı alınabilirdi. Recep Tayyip Erdoğan’ın bu olaydan bu kadar ürkmesinin nedeni bu.

Efendim diyor ki, seçime 3 ay kaldı yeni mi çıktı dosyalar? Bu da başka bir kandırmaca. 3 ay değil, 14 ay önce bir ihbarla başlamış zaten. İlmek ilmek dokunmuş, telefonlar dinlenmiş. Yasa dışı değil. Yasal, telefonlar dinlenmiş mahkemeden karar alınarak. Polisler çalışmış, fotoğraflar çekilmiş. Dosya ortaya çıkmış birdenbire iktidarda panik başladı. 3 ay önce mi yapıyorsunuz bunu? Hayır efendim 14 ay önce başlamış. Üstelik ihbar senin kurumlarına gelmiş. MASAK’a da gitmiş, savcıya da gitmiş. E devlet soruşturma yapacak. Görevi ne bir savcının? Yolsuzlukları araştırmak değil midir? Suçlularla mücadele etmek değil midir? Görevi o. Herkes işini yapsın derken neden onun işini engelliyorsun? Benim kirliliğim ortaya çıkmasın diye.

“BU KADAR AHLAKSIZLIĞI GÖRMEDİM”

Bir bankanın genel müdürünün evinde ayakkabı kutusunda 4.5 milyon doları çetemi koydu dedim. Hemen bir şayia. Efendim o parayla imam hatip okulu yapılacaktı. Lafa bakın lafa. Efendim o parayla bilmem Bosna’da, bilmem hangi üniversiteye yardım yapılacaktı. Üniversite dedi ki hayır efendim bizim böyle bir şeye ihtiyacımız yok. Biz yasal yollardan para gelir alırız ve yatırım yaparız. Her olayda insanların en temiz, en masum duygularını bile sömürüyorlar. Bu kadar ahlaksızlığı ben hiç hayatımda görmedim.

Bakanların çocuklarının yatak odaları; bir değil, iki değil, üç değil, 7 tane kasa var. Bu yatak odalarına bu çocuklar uyurken çeteler gelip bu kasaları mı koydular? Dolarları, Euroları, milyarları onlar mı koydular? Helal paranın ayakkabı kutusunda ne işi var arkadaşlar? Para sayma makineleri normaldir. Milyarları nasıl sayacaksınız? Say say bitmez. Yatak odasına koymuş beyefendi para sayma makinalarını öyle sayıyor. Haram parayı başka türlü bitiremez. Haydan gelen huya gidiyor. Akıyor oluk oluk.

“İŞTE ORASI DEVLETİN ÇÖKTÜĞÜ YERDİR”

Mahkemeden karar alıyorlar; savcı tebliğ ediyor: Şu kişileri bana getirin ifadelerini alacağım. Vali talimat veriyor sakın hiçbir polis yerinden ayrılmasın. Gidip getirmeyin. İşte orası devletin çöktüğü yerdir. Açıkça anayasaya, açıkça yasalara aykırı bir uygulamayı yürütme organı başlatmıştır. Neden? Beyefendinin oğlu da var onların içinde: Bilal Erdoğan, gelemez.

Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür diye güzel bir atasözümüz var, güzel bir deyimimiz var. Süleyman bey Cumhurbaşkanıydı, onun bir yeğeni vardı. Yahya Murat Demirel, kendisi Cumhurbaşkanıydı ifadeye çağrıldı, gözaltına alındı, tutuklandı ve hapis yattı. Cumhurbaşkanının yeğeniydi. Çıkıp hiçbir zaman şunu söylemedi. Bu benim yeğenim polisler bunu tutamaz, içeri atamaz, hapse atamaz demedi. Şimdi beyefendi lütfedip savcının talebini bile yerine getirmiyor. Savcı da kim diyor? Benim babam Başbakan diyor. Savcıda kim oluyormuş bana çağrı yapacakmış. Benim babamın iki dudağından çıkan her şey bu ülkede kanun oluyor diyor. Savcı da kim olacakmış beni çağıracakmış da benim ifademi alacakmış. Ben o savcının savcılığını bitiririm diyor. Ve bizde kendimize dönüp diyoruz ki, Türkiye demokratik, laik, sosyal hukuk devletidir. İnanan var mı?

“SİYASİ AHLAK YASASINI ÇIKARMAK BOYNUMUZUN BORCU”

Siyasi ahlak yasasının mutlaka çıkması lazım. Türkiye eğer kirlilikten arınacaksa bu yasanın çıkması lazım. Bunu hep beraber gerçekleştireceğiz. Bu bizim boynumuzun borcudur. Süreç halkın temiz siyasete özlem duyduğu bir süreçtir. Süreç kul hakkının yenilmediği bir siyasete özlem duyulan süreçtir. Süreç Cumhuriyet Halk Partisinin sürecidir. O nedenle il başkanları olarak sizin çok fazla sorumluluğunuz var. Bulunduğunuz ilin örnek il başkanı olacaksınız. Toplumun her dokusuyla ilişki kuracaksınız.

“AMAÇ DİKKATİ BAŞKA YERE ÇEKMEK”

Biz bunları eleştirdikçe bize diyorlar ki, CHP’yle cemaat kol kola girdi. Bana ne cemaat kardeşim. Ya ben yolsuzluk var diyorum onlar dikkati başka yöne çekmeye çalışıyorlar. Hırsızlık var diyorum dikkati başka yöne çekmeye çalışıyorlar. Bu tuzağa da düşmeyeceğiz. Bizim görevimiz namuslu siyaset anlayışının gereği olarak tüyü bitmemiş yetimin hakkını korumaktır. Görevimiz budur.

“BAŞBAKANIN YAPTIĞI NÜFUZ TİCARETİDİR”

Nüfuz ticareti; önemli bir kavramdır. Başbakanın oğlu bir vakıf kurmuş ailesiyle beraber. Kızı, ailesi, eşi, çocukları hep beraber bir vakıf kurmuşlar. Adı TÜRGEV. Efendim vakıf yurtlar yapacakmış, burslar verecekmiş vs. Başbakan diyor ki, böyle bir görev yapan vakfın üstüne niye gidilir? Nüfuz ticareti şudur arkadaşlar; kişi oturduğu makamdan aldığı güçle yakınlarına veya kendisine çıkar sağlarsa bu nüfuz ticaretidir. Bilal Erdoğan’ın yaptığı da budur. Bakıyoruz buraya kim gidip yardım yapıyor? Kim bağışlarda bulunuyor? Devletten ihale alan. Türkçesi şudur; ihaleyi sana vereceğim, rüşveti de götür oraya öde. Türkçesi budur. Nüfuz ticareti bu. Acaba Recep Tayyip Erdoğan Başbakanlık koltuğunda oturmasaydı o vakfa işadamları koşa koşa gidip milyonlarca lira para verirler miydi? Hiç kimse vermezdi. Buraya oluk oluk paralar akıyor. Yandaşlarına sen ihale verip arkadan götür oraya para yatır diyorsan e herhalde birisi bunu soracaktır. Onun faturasını sonunda bu ülkenin yoksul insanına çıkarıyor o. Cebinden çıkmıyor o verdiği paralarda. Olay budur.

“DEVLET BÖYLE BİR KEZ DAHA ÇÖKMÜŞ OLUYOR”

Türkiye El Kaide gibi El Nusra gibi radikal unsurlara silah gönderiyor. Türkiye’den silah gidiyor. Bir TIR yakalandı. İhbar geliyor savcıya. Bu TIR’da silah var diye. Gidiyorlar, savcı haklı olarak mahkemeden karar alıyor TIR’ı arayacak. Silah var, yasadışı. Gidiyorlar oraya MİT görevlileri diyor ki, hayır. Bunu arayamazsınız. Emniyet, jandarma, savcı talimat veriyor. Arayacaksınız diyor. Arayamazsınız diyor. Vali yazı yazıyor. MİT’in kontrolünde bir TIR’dır diyor bu. MİT doğrudan Başbakana bağlıdır. O nedenle burada arama yapamazsınız. Güvenlik güçleri çekilsin diyor. Tek başına savcı kalıyor. Canımı zor kurtardım diyor savcı, çekip gidiyor. Devlet böyle bir kez daha çökmüş oluyor.

“İNSANI YARDIM DEVLET SIRRI OLUR MU”

MİT Yasası var. 2937 sayılı yasa. MİT’in görevleri tek tek tanımlanmış. İstihbarat toplamak, karşı istihbarat vs. burada yazılı. Uzun uzun okumayacağım. MİT’in operasyon yapma görevi yoktur. Bu kadar açık ve net tanımlanmıştır MİT Yasasında. MİT’in silah kaçakçılığı yapmak gibi bir görevi de yoktur. Diyor ki Bakan, orada insani yardım malzemeleri vardı. İnsani yardım gidecek Suriye’ye. İnsani yardım gidiyorsa açarsınız. İçinden ne çıkar? Yiyecek çıkar. Giyecek çıkar. İlaç çıkar. İnsani yardım devlet sırrı olur mu? Ne zamandan beri silah kaçaklığı devlet sırrı olmaya başladı?

“DEVLETİ BİR ÇETE YÖNETİYOR”

Bir hukuk devleti yok Türkiye’de arkadaşlar. Devleti bir çete yönetiyor. Anayasayı askıya aldığınızda yasama-yargı-yürütme organını tekleştirdiğinizde ortaya bir tek insan çıkar onun tanımı demokrasilerde diktatördür. Diktatörlüklerin olduğu yerlerde yolsuzluklar vardır ve bunlar soruşturulamaz. Halka bunları çok iyi anlatmanız lazım. Hala bazıları diyor ki, efendim bu para devletin parası değildi. Geçiniz onları. Ne demek devletin parası değil? 76 milyon yurttaşın alın terini damla damla akıttığı yerdi orası.

“GELDİĞİMİZ NOKTA HİÇ İÇ AÇICI DEĞİL”

Sayıştay denen bir kurum var. Görevi TBMM adına kamu harcamalarını denetlemek. Yani tüyü bitmemiş yetimin ödediği vergi var ya su içerken veya sakız çiğnerken veya şeker yerken vergi veriyor. O vergiler nerelere harcandı diye TBMM adına Sayıştay denetliyor. Sayıştay ne? Bir anayasal kurum. Anayasal kurumun görev yapması engellendi. Bir Anayasal kurumun görev yapması engelleniyorsa onun raporlarının TBMM’ye gelmesi engelleniyorsa temel nedeni yolsuzlukları kapatmaktır. Bu ancak dikta rejimlerinde olur. Kenan Evren bile bunu yapamadı. Dikta demek illa diktatörün omuzlarında apolet taşıması anlamına gelmiyor. Öyle bir yönetim kurarsınız ki, yasamayı ve yargıyı kontrol edersiniz. Daha düne kadar yargı bağımsızlığı vardır diyordun. Daha düne kadar Anayasada değişiklik yapıyordun. Biz dedik ki, yapmayın bunları, ileride Türkiye’nin başına büyük işler açar. Hayır dediler. Geldiğimiz nokta hiç iç açıcı değil.

“BAŞBAKAN YÖNETTİĞİ ÜLKEYE KÖTÜLÜK YAPIYOR”

Toplumun her kesiminde ciddi bir rahatsızlık var. İş dünyasında da var. İş dünyasının rahatsız edilmesi doğru değildir. İş dünyası üzerinde siyasal amaçlı vergi denetimlerinin yapılması doğru değildir. Yatırımcı önünü görmek ister. Özgürlük ortamı ister. Hukukun üstünlüğünün olduğu bit devlet ister. Başbakan kendi ülkesine kötülük yapıyor. Yönettiği ülkeye kötülük yapıyor. Avazı çıktığı kadar ekonomi kötüye gidiyor demeye başladı. Sen yönetmiyor musun bu ülkeyi? Bütün iş dünyasına, sanayici, yatırımcı, çiftçi hepsine sesleniyorum, esnaf, tüccar yeni bir sürece geldik. Bütün bu rahatsızlıklar demokrasiyi güçlendirerek çıkabileceğimiz rahatsızlıklardır. Geçmişten ders alıp, hatalardan ders alıp daha güzel bir Türkiye’yi inşa edebiliriz. Siyaseti duru kılarak, saydam kılarak, temiz kılarak yapabiliriz.

“HALKIM BİRİNCİ SINIF DEMOKRASİYE LAYIK”

Önümüzde seçimler var. Herkes bu seçimlerde oturup elini vicdanına koyup oyunu öyle kullanmalıdır. Biz temiz siyaseti özlüyoruz ve bunun sözünü veriyoruz. Demokrasiyi özlüyoruz ve bunun sözünü veriyoruz. Özgürlükleri özlüyoruz ve bunun sözünü veriyoruz.

Bizim iktidarımızda parlamentoda bir kesin hesap komisyonu olacak. Harcanan her kuruş verginin hesabının sorulduğu komisyondur kesin hesap komisyonu. Halkıma söz verdim. O sözü tekrar tekrarlamak istiyorum; o kesin hesap komisyonunun başına ana muhalefet partisinden birisi getirilecektir. Bizim iktidarımızda. Çünkü biz hesap vermekten korkmayacağız. Hesap vermeyi onurlu bir görev kabul edeceğiz.

Üçüncü sınıf demokrasiye layık değiliz. Benim halkım bu halk birinci sınıf demokrasiye layık. Çağdaş ülkelerde neler varsa bizim ülkemizde de olmalı. Neyimiz eksik? Bir şeyimiz eksik, temiz siyaset. Ahlaklı siyaset. Halkına hesap vermeyi namuslu görev kabul eden siyaset.
[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
bardo
bardo

Mesaj Sayısı : 34
Kayıt tarihi : 04/11/13

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz